Levent Vadisi ve Tarihi

Levent Vadisi ve Tarihi

Levent Vadisi ve Tarihi "Levent Vadisi, Doğu Anadolu Bölgesi'nde Malatya ilinin Akçadağ ilçesi sınırları içinde yer alır. Toplam uzunluğu yirmi sekiz kilometre olan Vadi, Yalınkaya köyü mevkiinden Akçadağ ilçesine sekiz, Malatya şehir merkezine yaklaşık kırk kilometre mesafededir.

Hava limanına yakın bulunan saha, Malatya-Ankara karayoluna sadece iki kilometre uzaklıktadır.
Levent Vadisi, oluşumu ve içinde barındırdığı çok sayıda jeositle, kültürel yapısı ve geleneksel mimariyi koruyan köy evleriyle jeopark olma özelliğine sahip Türkiye'nin ender güzellikteki yerlerinden biridir.
Vadi'yi karakterize eden ana unsurlar, yatay yapı ve yatay yapıya bağlı gelişen şekillerdir. Bununla birlikte yaklaşık üç yüz elli kilometrekarelik bir alanda jeolojik olaylar sonucunda oluşmuş birbirinden farklı büyüklükte mağaralar, mikro-makro karstik şekiller,volkanik birimler, fosil mezarlıklar geniş yer tutar. İklim ve hidrografik şartlar nedeniyle geven, sığır kuyruğu, kekik, meşe toplulukları yaygın olarak bulunur. Vadi'nin ana akarsuları, Hasan Ağa Deresi ve Dipsiz Çay'lardır..."

Vadi'deki köyler, 1560'ta Malatya'nın idari yapısında nahiye olarak kayıtlı bulunan Kederbeyt'e bağlıdır. Bugünkü Akçadağ, Hekimhan, Darende, Doğanşehir ilçeleri sınırları içinde bulunan 42 köy ve bunlara bağlı 48 mezra Kederbeyt nahiyesi sınırları içerisindedir. O tarihlerde Akçadağ, "Arga, Arka"isimli bir köy olup Kederbeyt'e bağlıdır. Nahiyenin merkezi Kal'a-i Kederbeyt'tir. Kederbeyt nahiyesinin yeri tam olarak bilinmemektedir. Kimi görüşe göre Kötükale yakınlarında, kimi görüşe göre de Küçükkürne-Büyükköy arasında bir yerdir.
Hicri 1325 tarihinde yayımlanan Ma'muratu'l Aziz Salnamesinde Levent'le ilgili şu bilgi vardır : "Bu kazanın merkezi eskiden Levent köyü iken 25 sene evvel Arga köyüne nakledilmiştir.(Nakil tarihi : 1882/1883)
Levent, stratejik konumu nedeniyle 1846'da ilçe olarak teşkilatlandırılır. Bölgedeki asayiş olayları çözümlendikten sonra ilçe merkezinin Arga'ya nakli için girişimler başlar.
Levent halkı, 1891'de Leventoğlu Ali Ağa'nın öncülüğünde, ilçe merkezinin Levent'te kalmasının yöreye ve devlete sağlayacağı yararları belirten bir dilekçeyle vilayet makamına başvurur.
Valilik, şu üst yazıyla dilekçeyi merkezi hükümete arzeder: ".......İlçenin Arga'ya nakledilecek olduğundan ve bu muamele varidat-ı devletin zayiati vesair gune yolsuzluğa mucip olacağından merkez hükümetin kemalen Levent Karyesi'nde ikbası istidasını merkez karye ahalisinin varid olan mahsurun takdimine.......emr ü ferman hazret-i veliyyü'l emirindir.(Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Belgesi Ds. no. 1223) Merkezi hükümet isteği red eder. Ve ilçe merkezi,  Akçadağ'a nakledilir.
1700 ile 1800 yılları arasında bölge, tam bir çatışma alanına döner. Bu kavgalar, yerleşik halkla konar-göçerler arasında olduğu gibi konar-göçerleri kontrol etmek ve eşkiyalık yapanları yakalamak için uğraşan devlet güçleri arasında da olmuştur.
Bu tarihler arasında Levent ve civarını etkileyen iki önemli isyan yaşanır. Bunların ilki Asafoğlu, ikincisi ise Köse Mustafa Paşa Oğlu Veli Paşa İsyanıdır.
Divriğili Tarihçi Necdet Sakaoğlu, Anadolu Derebeyi Ocaklarından Köse Paşa Hanedanı isimli eserinde, bu iki önemli olayın Levent ve havalisini nasıl etkilediğini  anlatır :"..... Divriği'nin yaklaşık 200 kilometre güneyinde Malatya-Elbistan ovaları arasında kalan bir karartı vardır. Bu dağlık yöre, daha güneydeki Nurhak dağının uzantısıdır. Kimi yerde ak, kimi yerde bozarık kaya katmanlarının haşin uçurumlarıyla örülü bu kayalığa Akçadağ denir. Burada ulaşılmaz tepeler, kale gibi doruklar vardır. Bu doğal kaleler, Anadolu Uygarlığı'nın her çağında kullanılmış inler, mağaralar insan eliyle  biçimlenmiştir. Bu doğal kaleler, şimdiki Akçadağ ile Levent arasında yer alır.
Onsekizinci yüzyıl başlarında bu sarp araziyi vatan edinerek aşiretlerinden kopup gelen dağlılar, yarı çete yarı göçebe ruhuyla burada bir topluluk oluşturdular. Osmanlı'nın Akçadağlı dediği bunlardı. Şeyhuşağı, Polatuşağı, Kurtuşağı, Bilamuşağı, Tataruşağı, Kubatuşağı, Kelikuşağı, Kasımuşağı... gibi. Bu isimleri taşıyan küçük oymaklar birer boybeyinin buyruğu altındaydılar. Akçadağlılara yandaşlık eden aynı bölgede yaşayan  başka oymaklar da vardı. Şamanlı, Kürne, Kürecik,Keruşağı, Leventoğlu gibi.
Akçadağlılar en az yarım yüzyıldır devlete kızgın ve kırgındılar. 1760'larda boybeyleri Asafoğlu Haydar'ın ırz ve kan davası güderek açtığı isyan bayrağına devlet acımasızca yürümüş, yüzlerce insanın kanı akmıştı.
Akçadağlıların ekecek fazla arazileri yoktu.Aşağıdaki verimli ovalar, Rişvanzade Derebeyleri'ne bırakılmıştı. Rışvan Voyvodalığı imtiyazıyla, kendilerinden çeşitli vergiler de alınmaktaydı.Bütün bu olumsuzluklar Akçadağlıları isyan ateşiyle sardı. Canından bezgin disiplinsiz yığınlar bağlılıktan bütün bütün çıktılar :

                   'Akçadağ'dır bizim kuh-i kafımız

                   Hünkar da edemez asla lafımız

                   Halep bezirganı çeker havfımız

                   İner bac alırız güran önünde'

dediler dağa sığındılar; indiler kervanların önünü kestiler, haraç aldılar.
Bir dönem Sivas, Rakka-Diyarbakır valilikleri görevlerinde bulunan Veli Paşa,ikinci kez atandığı Rakka valiliği görevine gitmekte ayak direyince azledilir, hakkında yakalama kararı çıkarılır. Devletin elinin uzanamayacağını sandığı Levent Vadisi'ne, Akçadağ aşiretlerine sığınır.(miladi 1813)
Köse Paşa Veli Paşa'nın Akçadağ aşiretlerine sığınması, aşiretlerin töre gereği paşayı desteklemesi kanlı bir şekilde bastırılır. Öldürülenler, daha önce sığındıkları Yalınkaya(Penit)köyü yakınlarındaki kayalıklardan aşağılara fırlatılır; yakalananlar Arga'daki karargahta cellada teslim edilir. Resmi belgelere göre 117 kişi de Darende kalesine gönderilir.
Yarasını belki elli yılın saramayacağı bir tenkil tamamlanmış oluyordu. Akçadağlılar'ın büyük çoğunluğu yaşlılar, dullar ve yetimlerdi artık...Yıllarca yamaçları ağıtlar, ağlayışlar çınlatacaktı..."
Levent ve Yöresini etkileyen ikinci derecedeki bir olay da Kürne boybeyi Velioğlu Alhas Ağa'nın öldürülmesi vakıasıdır. Bu olay Levent karakolundaki bir arşiv belgesinde şöyle anlatılır :" .......Velioğlu Alhas Ağa hükümetçe Kürne Boybeyi olarak görevlendirilir. Boybeyi, çeşitli görevlerinin yanında, devlet aşiret ilişkilerinin düzenli yürütülmesinde yardımcı olmak hem de bölgede vergi toplamakla yükümlüdür. Devlet, bu idari işleri düzenli yürütebilmesi için, Alhas Ağa'ya Buzluk(Ansır)'ta bir konak tahsis eder.  Alhas Ağa'nın sorumlu olduğu bölge; Kürecik ve Levent dışındaki Yazıhan'ın Kürne köyleri, Kurşunlu ve Hekimhan'ın bir kısım köyleriydi.
Alhas Ağa, vergi nüfuz alanını Levent'e kadar genişletince ekonomik olarak fakr ü zaruret içerisinde bulunan bölge halkı, durumdan rahatsızlık duyar.Belge'de anlatıldığına göre Leventoğlu kardeşlerden Leventoğlu Hasan, Alhas Ağa'yı Ansır'ın Çayırlık mevkiinde çadır içerisindeyken vurarak öldürür. Bilahare kardeşler, Vadi'deki dağlara sığınırlar, devlet güçleri ve bu güçlerin yerli iz sürücüleri tarafından uzun süre takip edilirler. Zaman zaman sıcak temas sağlanır; bu anlarda kardeşler, özellikle iz sürücüleri hedef alır, devletin kolluk kuvvetlerine zarar vermeden iz sürücülerini etkisiz hale getirirler. Devlet, son çare olarak, Leventoğlu kardeşleri teslime zorlamak için ekinlerini yakar, hayvanlarına el koyar; kısaca, açlığa mahkum eder. Yaklaşık 6 ay süren bu kovalamaca, kardeşlerin teslim olmalarıyla sonuçlanır. Harput Eyaleti hapishanelerinde yedi yıl tutuklu kalan Leventoğlu kardeşler, bu sürenin sonunda serbest kalırlar.
Raporun devamında Harunuşaklılarla Leventliler arasında muharebe derecesinde çatışmalar olduğu da yer alır. Bu kavgalar sonucunda, Levent halkının bir bölümü, Adıyaman İli Gölbaşı İlçesi Nasırlı köyüne göç eder.

Belgenin bir bölümünde de Leventlilerle bölgenin nüfuzlu ailelerinden Sakalıuzunlular arasındaki arazi anlaşmazlıklarına yer verilir. Bu olay sonucunda Levent'ten ayrılanlar, Kurşunlu Gelengeç ve Kürcan'a; Sakalıuzun'dan göç edenler, Kızılmağara'ya yerleşirler.

(Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Ds.451)'de kayıtlı bulunan bir belgede Akçadağ-Darende arasındaki alanda yaşayan oymakların karıştıkları olaylar anlatılır: Belgede, Harput valisi Mehmet Reşit Paşa'nın 1833'te Akçadağ'a geldiği, yörenin önde gelenlerini huzuruna çağırıp ikazda bulunduğu, tekrar suç işlememeleri halinde işlenmiş suçların affedileceğini beyanla oymak reislerini birbirine kefil ettiği anlatılır. Kefalet senedinde Harunoğlu Alhas Ağa, Kalo Kahyanın Oğlu Ali, Leventoğlu Bekir, Kasımoğlu İbrahim, Velioğlu Halil, Asafoğlu İbrahim'in mühürleri vardır.
Adnan Işık ,Malatya 1830-1919 isimli eserinde  Harput Valisi Ahmet İzzet Paşa'nın saraya gönderdiği 22 Nisan 1864 tarihli mektubundan bahseder :"...... Akçadağ aşiretlerinin durumunu görmek ve gerekli tedbirleri almak için doğruca Maden'den hareket edildi. Akçadağ'a varınca Akçadağ ağaları ve aşiret reisleri huzuruma geldiler. Onlarla birlikte anılan dağın merkezi olan Kürdabdal'a geçildi. Aşiretin sair yaşlı ve sofuları dahi çağrılarak burada toplanıldı. Onlara bundan böyle civarlarında bulunan Malatya, Arguvan, Hekimhan ve Elbistan kaza halkına ve o bölgeden gelip geçen yolculara zarar verdikleri veya vergi, a'şar veya askerlikle ilgili işlerinde en küçük bir ihmalleri görüldüğünde hiç zaman geçirilmeden şiddetle cezalandırılacakları anlatıldı. Bunun üzerine onlar da geçmişte işledikleri suçlardan ve yaptıkları kötülüklerden pişmanlık duyduklarını, bundan böyle aldıkları emri yerine getireceklerini tekrar ettiler. Taahütlerini uzun uzadıya açıkladıkları senet ilişiktedir." Bu senetle hepsi birbirine kefil olmuştur. Belgenin ilişiğinde iki ek vardır. Bunlardan birincisi nişan verileceklerin listesi, ikincisi ise birbirine kefil olan ağa ve boybeylerinin mühürlerini taşıyan kefalet senedidir. Kefalet senedinde Velioğlu Bekir Ağa, Velioğlu Ömer Ağa, Kürne Boybeyi Alhas Ağa, Asafoğlu İbrahim Ağa, Asafoğlu Bilal Ağa, Asafoğlu Ali Ağa, Kürecik Boybeyi Şakir Ağa'nın mühürleri vardır.

Kürdabdal'daki toplantıda Velioğlu Bekir Ağa, Kürne Boybeyi Alhas Ağa, Kürecik Boybeyi ve Kasımoğlu Boybeyleri dördüncü rütbeden mecidiye nişan-ı zişan; Leventoğlu Ali Ağa, Senemoğlu Mehmet Ağa, Asafoğlu Bilal Ağa, Asafoğlu İbrahim Ağa beşinci rütbeden mecidiye nişan-ı zişan nişanıyla ödüllendirilirler.
1891 tarihli bir belgede de ödüllendirilen boybeylerinin bir listesi vardır. Belgede "Takibat ve istialata bizzat ve bilvasıta hizmet ve gayretle ibraz-ı sair gayret ve hamiyet etmekte bulundukları için beşinci dereceden mecidiye zişan nişanıyla taltif edilmişlerdir. Bunlar; Kasımoğlu Oymak Reisi Hacı İbrahim Ağa, Asafoğlu Oymak Reisi Mustafa Ağa, Velioğlu Oymak Reisi Halil Ağa, Senemoğlu Oymak Reisi İsmail Ağa, Harunoğlu Oymak Reisi Timur Ağa, Leventoğlu Oymak Reisi Hasan Ağa, Leventoğullarından Bekir Ağa, Asafoğullarından Abbas Ağa, Engüzek Ağası Zozo Yusuf Ağa.

Şimdi de, bu bilgi ve belgelere dayanarak Levent Vadisi ve Leventoğlu ailesiyle ilgili sorulara cevap bulalım:

1-Kuş uçmaz, kervan geçmez bu sarp yerlere insanı sığınmaya mecbur bırakan sebepler nelerdir?
Bu sorunun cevabını prof. Dr. Mustafa Akdağ'ın Celali İsyanları isimli eserinde buluyoruz : "Celali Fetreti ve Büyük Kaçgunluk sıralarında köylülerin, hatta kasabalıların canlarını kurtarmak için, göze görünmez ormanlık, kayalık, dağ kovukları gibi yerlere kaçtıklarını, bazan vakit bulamadıkları yüzünden, eşya, yiyecek,ekin ve hayvan sürülerini bile ortada koyduklarını kadılar şikayet yazılarında veya resmi raporlar sayılan kazaya defterlerinde kaydetmişlerdir. Topçular Katibi Abdülkadir Efendi de, Vakiyenamesinde halkın, dağlara ve balkanlara(Dağlık ve ormanlık, insanın kolay giremeyeceği karışık ve görünmez yerler) sığınarak, palamut ile karın duyuracak bir yaşantı sürmeye başladıklarını tekrar tekrar söyleyip durmuştur."

2-Leventoğulları kimdir?

                    
1700 yıllarının başlarında Vadi'nin en güvenli bölgesi Levent Şuğulu'na gelen bir aile, burayı güvenli bularak yerleşir. Bu geliş can güvenliği nedeniyledir. (Osmanlı 1716'da bir fetva ile kara leventliğini lağveder ve leventlerle ilgili vur emri çıkarır.) Ailenin reisi Levent'tir. Levent çalışkanlığı, korkusuz kişiliği sayesinde kısa sürede tanınır. Zamanla nüfuz alanını genişleterek yörede saygın bir kişilik olur.
Leventoğulları, 1700 yılının başlarında yöreye gelip yerleşen ve Vadi'ye adını veren Levent'in soyundan gelenlerdir.
Bugün Akçadağ Hasan Ağa Deresi, Akçadağ Levent, Akçadağ merkez, Akçadağ Gölpınar, Malatya merkez ve değişik şehirlerde yaşayan Leventoğulları, soy adı kanununun kabulünden sonra Alişan, Menge,Şahin,Yılmaz, Türk,Esin, Levent soy adlarını alırlar.
Leventoğlu Ailesi'nin "Yılmaz, Türk, Esen, Levent" soyadlılarla  Akçadağ'daki "Menge"ler sadece Türkçe konuşurlar. Levent'te ikamet edip Kürtçe konuşanlarla evlilik kuran "Alişan, Şahin ve Yılmaz"lar Türkçe ve mahalli dil olarak Kurmançça konuşurlar.
3-Levent yerleşim biriminin Toponomi'si nedir?

Toponomi anlam olarak yer isimleri demektir. Toponomik metod, yerleşim yeri,dağ, ova, göl,nehir gibi coğrafi isimlere dayanarak tarihi, açıklamaktır. Kısaca Toponomi, coğrafyayla tarih öğrenmektir. Kuruluşundan itibaren Levent yerleşim biriminin Doğu yönü, Gazi Osman, Taşkol ve Karabayır;Batısı Gür Söğüt; Güneyi Geng(Uzun süre boş kalmış toprak) ve Delice Deresi; Kuzeyi, Kalecik ve Hapan(Arapça. kabban:'kapan' kelimesinin Anadolu'da kullanım şeklidir. Ayrıca Giresun'da bir köy adı)dır.
Anlaşılacağı üzre coğrafi isimlerin tümü Türkçe'dir.
4-Osmanlı idari yapısında Levent nedir?

Tahir Sezen'in Osmanlı Yer Adları isimli eserinde Levent'le ilgili bilgiler şöyledir:
1846-1850 yılları arasında Levent(Levendoğlu) adında bir kazadır ve Harput Eyaletine bağlıdır.
1850-1867 yıllarında Levendoğlu ismiyle nahiyedir ve Harput eyaletine bağlıdır.
1868-1869'da Levendoğlu nahiyesidir ve Mamuratülaziz'e bağlıdır.
1870-1884'de Levent ismiyle nahiyedir ve  Diyarbakır'a bağlıdır.
1885-1923'te Levent ismiyle nahiyedir ve  Mamuratülaziz'e bağlıdır.
1924'te Levent adıyla Malatya'ya bağlıdır.

5-Nüfus yoğunluğu ve eğitimle ilgili bilgiler nedir?
Bilindiği gibi, Osmanlı'da ilk nüfus sayımı 1831'de yapılmıştır.Bilahare 1839 ve 1842'de yapılır. Ve sayımlarda sadece erkek nüfus sayılmıştır.(Leventoğlu köyünde yapılan ilk sayım tutanağı örneği 'foto galeri' bölümündedir. Tutanak başındaki 'Karye-i Leventoğlu ez canib-i Kürne'nin bugünkü söylenişi: Kürne tarafındaki Leventoğlu Köyü)
Hasan Ağası Deresi'nde ikamet eden Leventoğulları sayıma dahil edilmemiştir.
Yöre; eşkiyalık, arazi ihtilafları, can güvenliği ve ekonomik nedenlerle çok sayıda göç vermiştir. Bu göçler, büyük şehirlere ve yakın ilçelere olmuştur.
Yrd. Doçent Dr. Ünal Taşkın'ın "Maarif Salnamelerinde M'amurat'ul Aziz" isimli eserinde Hicri 1313(1895)'te Levent'te bir ilkokul yapıldığı kayıtlıdır.

6-Belgelerde adı geçen Kürne nedir?

1560 tarihli Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri'nde Kürne köyünün Aşağı ve Yukarı Samah yerleşim biriminin yanında olduğu, vergi nüfusu ve vergi miktarı kayıtlıdır.(Karye-i Kürne: Der nezd-i Samahara-ı Ülya ve Süfla).

Tarihi gerçeklere aykırı olarak, bugün, Çatyol(Bahri)den Engüzek'e kadar uzanan alanda yaşayan halka Kürneli denmektedir. Halbuki Kürne köyleri, Yazıhan yöresindedir.

Cevdet Türkay'ın Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler isimli eserinde Kürne, bir aşiretin ismidir. Cevdet Türkay, eserinde Kürecik'i ekrad, Kürne'yi yörükan taifesi olarak adlandırır. Eserde Kürne aşiretinin yerleşim yerleri Malatya-İzol, Elazığ-Baskil ve Diyarbakır-Ergani olarak gösterilir.

Anlaşılacağı gibi Kürne ve Kürecik yer adı değil, etnik kimlik adlarıdır. Osmanlı kayıtlarına göre Kürne aşireti, Türk milletinin ayrılmaz parçası olan yörüklerin bir koludur.
Başbakanlık Osmanlı Arşiv kayıtlarına göre 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında göçmen durumuna düşen Kafkasya yöresi insanları Kürne nahiyesine bağlı arazilere yerleştirilir. Bu yerler Akçadağ-Arguvan arasındaki Yazıhan arazileridir. Buradaki köyler Velioğullarının kontrolündeydi. Belgelerde yeni gelenlerle mevcut köyler arasında uzun yıllar süren sürtüşmeler kayıtlıdır.(BOA Ds.1746, BOA Ds. 2897)

7-Belgelerde geçen taltif ve tecziyeler için ne diyebiliriz?

Devletin, oymakları kontrole alma politikasını anlıyoruz. Ayrıca o dönemde, bölgede bulunan boyları ve boybeylerini tespit ediyoruz.

8-Levent kelimesinin Türkçe'de karşılığı nedir?

Levent kelimesini tarihte ilk olarak tarihçi İbn Kemal Tevarih-i Al-i Osman isimli eserinde kullanmıştır:..."Çün padişah-ı cihan-penah ki pil-ban-ı sipahdır, sebil-i inada giderken seyl-i fenaya gark olup öldi, her LEVEND-i bedfercam mutlaku'l-inan olub semen-i nefs-i tund licama bindi ve kendi başına sultan oldu..." demektedir.
İbn Kemal'in bu ifadelerinden levend kelimesinin "süvari, cenkçi, meşakkate tahamüllü ve gözü pek insan anlamında kullanıldığı görülmektedir.
Böylece Türk lisanına yerleşen Levend tabiri, bilahare, donanmada tüfenkçi efradı halinde istihdam edilen bir sınıf askere isim olduğu gibi karada da ordu dışında birtakım nizamsızlıklara alet olan insanlar topluluğuna, ayrıca orduda muayyen ücretle istihdam edilen süvari ve piyade askerine ad olarak kullanılmıştır. Zamanımızda ise levend sözünün askerlikle ilgisi kalmamıştır. Bugün için bu kelime; boylu boslu, güzel endamlı, yiğit ve sıhhatlı insan manasına kullanılmaktadır."
Levendat şeklindeki çoğulunda,kara ve deniz askerleri ifade edilir.
Deniz Leventleri, on altıncı asırda, Akdeniz'de faaliyette bulunan gözüpek,güçlü kuvvetli Türk denizcilerdi.Leventler Osmanlı devleti hizmetine girmelerinden sonra, bulundukları yerin disiplini ve nizamını sağlar, donanma sefere çıktığı zaman, asker olarak sefere katılırlardı.
Deniz Leventleri, Levend-i Rumi; kara leventleri Levend-i Türki diye adlandırılırdı. Levenda adını taşıyan Rum leventleri, adalardan toplanırdı. Bunlar, daha sonra, hizmette hıyanette bulundukları için tasfiye edilirler.
Türk leventleri timarlı olup, sahil memleketlerindeki Türklerden alınırlardı. Bunlar deniz leventlerinden ayrı olarak vezir ve beylerbeyi maiyetlerinde süvari görevi yapan kara sınıfı askerlerdi. Bunlara kapılı levent de denirdi. Leventlerin mensup oldukları vezir ve beylerbeyi azledilince bunlar bir yere kapılanıncaya kadar başıboş bir halde dolaştıkları için, bunlara "kapısız levent" denirdi. Kapısız leventlerin zamanla çoğalmasıyla bu teşkilat bozuldu. 1719'da fetva çıkarılarak kara leventlerinin lağvedilmesi kararlaştırıldıysa da İran savaşları sebebiyle bir sonuç alınamadı. Nihayet 1776'da çıkarılan bir fermanla leventlik tamamen ortadan kaldırıldı.

9-Vadide yaşayan insanların kimlikleri nedir?

1560 tarihli Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri'nde, Tohma ırmağının doğusunda başlayıp Akçadağ'a kadar olan alan, o dönemdeki idari yapıda "Keder Beyt" nahiyesi olarak kayıtlıdır. Levent vadisindeki yerleşim birimleriyle beraber 42 köy 48 mezra Keder Beyt'e bağlıdır. 500 yıl kadar önce defterde kayıtlı yer adlarının büyük çoğunluğunun Türkçe olması, bölgede onaltıncı yüzyıldan daha önce Türk nüfusunun iskan edildiğine işaret eder.
Defter'de kayıtlı köyler:
Tabgüni=Tapkin
Üç Kilise=Darende Yenice yakını yerleşim birimi
Bahri=Çatyol
Mengü=Menkük
Hartut
Abbasi
Zerata Öyügü=İkinciler
Fecennik=Mihmanlı
Bimare
Murtadi
Zaviye=Zeyve=Aksaray
Çemeş=Çimiş
İdelme=Keller
Samahar-ı Ülya ve Süfla=Aşağı ve Yukarı Samah
Bağ Özi
Kadı İbrahim
Arka=Arga=Akçadağ
Beksembre=Beksembere
Eğin-i Atik=Eski Eğin=Eğin
Sultan Hanı=Yağmurlu
Ilıcak
Kal'a-i Keder Beyt=Kederbeyt Nahiyesi merkezi
Öriçgi=Örükçü
Keremusi=Keremis
Şeyhler
Peygunid=Penit
Meri=Medik
Egin-i Cedid=Yeni Eğin=Eğin
Zeliha
Manuc
Ebreng
Kaya Pınarı
Ali Kayası
İncecik
Çınar
Tavek=Tevük
Kara Mağara
Ulu Viran
Keşadi=Zekerya=Zekerhacı
Ancar
Kürne
Kellik=Keller

Mezralar:
Boçüçak
Kuyucak
Darucı
Arazil
Kotan Gölü
Azunca
Meşuge
Bozca Manend
Kuruca Göl
Diğer İğdelüce
Şah Emir
Dalay Basan
Sulu İn
Ebzelgi
Aşurni
Menteş Korısı
Hoşnam
Horvar
Alaca
Salay Basan
Ağce Han
Kadın Yenge
İnce Su
Kürecik
İğdelüce
Arvarni
Mezra-i Mezra
Ördeklüce
Enzel
Hedhed
Merçe
Haças
Katrazi
Dede Fengi
İlice
Şemgun
hamır Kesen
Turgelmiş
Kışla
İğdelü
Seksen Viran
Kozluca
Kesre
Fahtare-Mihtare
Timurtaş
Kara Han
Yaşlı Kilise
Maden ül Hadid
Bugün, bu köy ve mezraların bir bölümü, çeşitli nedenlerle ortadan kalkmıştır.
Tahrir defterindeki bilgilere göre Keder Beyt nahiyesinin merkez köyü "Kal'a-i Keder Beyt" Gayri müslim nüfusla meskundur. Diğer köy ve mezralarda gayri müslim nüfus yoktur.
1560'tan sonra da Levent vadisine yerleşimler olmuştur. Özellikle Anadolu'daki isyanlar sırasında mağdur duruma düşen insanlar, can güvenlikleri sebebiyle güvenlikli bu bölgeyi seçmişlerdir. Osmanlının iskan politikasının sonucu olarak da vadi çok sayıda göç almıştır.
Gerek isyanlar, gerekse de iskan politikası nedeniyle vadiye gelip yerleşenler, ikinci adı "Uşağı ve Oğlu" olan oymaklar meydana getirmiştir. Polat Uşağı, Tatar Uşağı, Kasım Uşağı, Kubat Uşağı... Velioğlu, Senemoğlu, Leventoğlu...gibi.

Kendisi de Alevi inancında olan Ali Rıza Özdemir,  Kürt Aleviliğ isimli eserinde-ki bu kitabında Kurmanci konuşanlar dahil tüm Alevilerin Türkmen olduklarını belgeleriyle ispatlar-:"16.yüzyıl kaynaklarında yer alan cemaat isimlerinde "Uşağı" ikinci adı ile biten bir aşiret kaydedilmemiştir. 16.yüzyılda Osmanlı kaynaklarında da bu aşiretler görülmemektedir. Doğal olarak bu aşiretlerin kethüdalıklara ayrılan Türkmen aşiretlerinin devamı olduğunu düşünmemiz oldukça mantıklıdır. Özellikle adlarını kişi adlarından alan aşiretler, perakende edilen Türkmen aşiretleri olmalıdır. Örneğin Abbas Uşağı, Abbas adlı bir kethüdanın; Ferhat Uşağı, Ferhat adlı bir kethüdanın; Gülabi Uşağı, Gülabi adlı bir kethüdanın; Maksut Uşağı, Maksut adlı bir kethüdanın himayesinde olan Türkmen Aşiretlerini işaret etmektedir." diyerek "Uşağı" ikinci adıyla anılan oymakların Türkmen olduklarını vurgulamaktadır.
1560'tan sonra çeşitli nedenlerle aşiretlerinden kopup gelen oymaklar; ortak bir kültür oluşturmuşlar, evlilikler vasıtasıyla et-tırnak misali kaynaşmışlardır.
Etnik bölücüler, bazı yerleşim birimlerinde konuşulan mahalli dil Kurmançça'yı ileri sürerek bölücük yapmak istemişlerse de bugüne kadar yörede bu oyuna düşen olmamıştır. Kaldıki ne dil, ne soy, ne de din tek başına millet kavramını oluşturamaz.
Millet; milli felaketler karşısında birlikte üzülen, büyük zaferlerle birlikte sevinen; ortak vatan, ortak bayrak, ortak dil, ortak milli şuur,ortak milli ülküler etrafında bütünleşmiş insan topluluğudur.
Bu tanımla eşleşen bölge insanı, ırk ve soy saflığı aramak gibi bir hastalığın esiri olmamıştır. Sonuç olarak bu insanların kim oldukları "Uşağı ve Oğlu" sıfatlarıyla bellidir. "Görüyorsunuz!.. Anlatmaya ne hacet!.."

KAYNAK ESERLER:

Doç. Dr. Gülpınar Akbulut, Önerilen Levent Vadisi Jeopark'ında Jeositler, C.Ü. S.B.Dergisi Haziran 2014 cilt.38 Sayı.1, s.31,32,34
Doç. Dr. Refet Yinanç-Yrd.Doç. Dr. Mesut Elibüyük, Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri, Ankara,1983
Süleyman Yapıcı, Osmanlı Vilayet Salnamelerinde Malatya(1869-1908),Malatya Valiliği Malatya Kitaplığı Yayınları Temmuz 2014, s.33
Tahir Sezen, Osmanlı Yer adları, TC. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayın No:26, Ankara 2017 2.baskı, sayfa:512
Süleyman Demir, Akçadağ Ta rihi ve Kültürü, Nisan 2016 s.68,112,113,137,140
Necdet Sakaoğlu, Anadolu Derebeyi Ocaklarından Köse Paşa Hanedanı, Yurt Yayınları, Ankara 1984 s.9,10,156,157,162,164
Levent Karakolu Arşiv Belgesi(İki yüzbaşı tarafından düzenlenen rapor)
Adnan Işık, Malatya 1830-1919 İstanbul 1998 s.572,573,576
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Belgeleri
Prof. Mustafa Akdağ, Celali İsyanları, Nisan 1999Yenişehir Ankara s.26,98,298,495 Yrd. Doç. Dr. Ünal Taşkın, Maarif Salnamelerinde M'amuratu'l Aziz
Cevdet Türkay, Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatlar s.483,484
Prof. Dr. Mustafa Cezar, Osmanlı Tarihinde Levendler, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2013 s.5,15
Sözlü Yöresel Derlemeler
Ali Rıza Özdemir, Kürt Aleviliği, Şubat 2016, s.210




Araştıran ve derleyen:
Hasan Yılmaz
Emekli Öğretmen

Google+ WhatsApp